Çevreyi Çevre Bakanlığı Kurtarabilir mi?

Çevreyi Çevre Bakanlığı Kurtarabilir mi?

Recycling Industry dergisi için kaleme aldığım ve Ekim sayısında yayımlanan analizimi okuyabilirsiniz.

Çevre Bakanlığı denince akla gelen kereleri düşünün. Mesela Şubat 2019’da Salda Gölü kıyınsa bakanın açıklaması. Çevre  ve Şehircilik Bakanı “Sulak Alanlar” gününde Salda Gölüne yapılacak tesisleri açıklamıştı. O  açıklamadan altı  ay sonra göl kenarına 140 bin metrekarelik inşaatın yapılacağı bir ihale toplumda ciddi tepki yarattı.

İkinci kare ise Kasım 2018’den. 1 Ocak 2019’da depozitoyu da içeren yönetmelik yürürlüğe girecekken bu düzenlemeyi yıkan ve kamuoyunda poşetin 25 kuruş olması tartışması başlatan düzenleme TBMM gündemine geldi. Bakanlık kadrosunun yaptığı çalışma ile depozitonun oyuncu olduğu ve geri dönüşümü sistemini destekleyecek şekilde başta poşet olarak bazı kalemlerin paralı olacağı bir sistem kurulacaktı. Bu sistemi yıkılıp yerine depozitoyu geriye iten, tek bacaklı bir düzenleme getirildi ve toplumun ciddi tepkisini çekti.

Bu iki olayı üçüncü bir olay ile tamamlayalım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2017 yılına kadar  54 572 proje için “ÇED Gerekli Değildir” kararı vermiş. Ama bu projelerin yaklaşık 27 bini maden ve petrol projesi. Düşünebiliyor musunuz 27 bin maden ve petrol projesine bakanlık ÇED istememiş. Dahası petrol ve maden projelerinden ÇED istenmezken, ÇED istenen ve olumlu kararı alınan proje sayısı sadece 4742 olmuş . Bu projelerin de yarısı enerji ve petrol-maden projeleri.

Çok açık ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çevre felaketi olan projelere neredeyse doğrudan “ÇED olumlu” kararı veren, hatta ÇED’e bile gerek yok diyen bir role sahip.

Bugün ülkede Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu kararlarına karşı açılmış her kentte en az bir dava var ve mahkeme tarafından bozulmuş bir dizi karar ortada. Bu veriler çevre alanında düzenleme, düzenlemeye uygun politika ve denetleme alanlarında durumu ortaya koyuyor.

Sorun sadece yapısal değil. Ortada  ciddi bir çevresel yıkım ve yanında ekonomik bir yıkım da söz konusu. Türkiye 90’larda yakaladığı çevre sektöründeki ivmeyi sürdüremiyor. Çünkü herhangi bir hizmette çevre kriterinin olmaması gibi bir durum söz konusu. Bu yüzden de çevre standartları düşük, denetlenmeyen, politikaları olmayan, olan politikaların da çevrenini değil diğerlerinin kollandığı ürün ve hizmetler ile karşı karşıyayız.

Türkiye Ruanda Olsun!

Afrika ülkeleri bugün Türkiye için örnek. Türkiye iklim politikaları ile bugün Etiyopya’nın gerisinde.  Ruanda bir süre önce iki kabine arasındaki savaş ile katliamların yaşandığı bir ülke idi. Bugün çevre politikalarında ivme kazanmış, iklimden tutun poşete kadar pek çok konuda politikası olan bir ülke. En basitinden salgında bile el hijyeni için kentin meydanlarda çeşme açamayan Türkiye’ye karşılık otobüs duraklarına seyyar musluk koymuş bir Ruanda örneği var. Basit bir şey ama çok önemli bir gösterge.

Ama asıl kötüsü, Türkiye çevre standartlarının çok düşük olması, denetlemenin de olmaması, olanların ise oldukça zayıf olması.

Çevre Bakanlığının  Yükselişi ve Düşüşü!

Türkiye 1978’de Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı kuran, 1983’de çevre kanunu çıkartan, 1991’de Çevre Bakanlığı olan bir ülke değil artık. Dünyada çevre ile ilgili sektörler patlamış, ülkeler en büyük çevre sorunlarına dair çözümleri üretip dünyaya bu hizmeti verirken bizim doksanlardakiivmemizi sürdürdüğümüzü iddia etmek mümkün değil.

Çevre Bakanlığı 2003’de Orman Bakanlığı ile birleştirildi. Bu adım hiç de iyi niyetli değildi. Nitekim bugün ülkenin en büyük çevre sorunlarından birinin adresi DSİ 2007 yılında Enerji Bakanlığı’ndan çıkartılıp Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesine katıldı. Sonrasında da çevre ikiye parçalandı ve bir parçası Orman ve Su Bakanlığı, diğer parçası Şehircilik Bakanlığına verildi.

Çevre Bakanlığı’nın dönüşümünü ve rolünü bilmeden konuyu anlamak mümkün değil.  70’lerde ortaya çıkan, 90’larda bakanlık olan, 2000’li yıllarda başka bakanlıklara bağlanan, 2010’larda ise parçalanan bir alan artık çevre. Basit bir kronoloji bize bunları fazlası ile anlatıyor.

Çevre Bakanlığının Dönüşümü

Düzenleme ve Denetleme?

Çevre alanı düzenleme ve denetlemeyi şart koşan bir alan. Standartları eksik ya da yarım olan, politika üreterek sektörleri ve konuları bir düzene oturtamayan bir bakanlık söz konusu olamaz. Bu durum çevre standartlarının düşüklüğünü ve bu yüzden hem çevre sorunlarını çözmeyen, hem de bu alanda ekonomik olarak varlık gösteremeyen bir yapı oluşturur. İkinci nokta, yani denetleme ise ilki gibi. Bugün bakanlığın denetleme faaliyetlerinin ne noktada olduğunu tartışmıyoruz bile, çünkü ortada verisi bile yok.

Düşük standartlar kalitesiz işler ile bizlere geri dönüyor. Düzensizlik sektörde fırsatçılığı büyütüyor. Sorun alanlarına dair politika üretilmemesi Türkiye’yi dünyanın gerisine itiyor. Denetlemenin hali ise bu resmi tamamlıyor.

Çevre kesen ve karşıt bir sektördür. Gücü diğer sektörlerin kalitesini de belirler. Bağımsızlığı bu yüzden elzemdir. Ancak sorun çevrenin bugün hem parçalanmış olması, hem ana gövdenin şehirciliğin altında olması, hem de şehircilik ekibi/yaklaşımı ile yönetilmesi durumu hem insani, hem de ekonomik açıdan kötü hale getiriyor.

Yine de, bu ülkede doksanlarda gelişmeye başlayan ve hala tohumları olan bir “Çevre Bakanlığı” kültürü var. Bunun tohumları hala var ve ilkbaharını bekliyor. Bakanlık ile çalışırken ve Florlu Sera Gazları yönetmeliğini çıkartırken bunu kesinlikle tecrübe ettim. İçinde o idealizmi bekleyen çok ciddi kadrolar var.

Türkiye çevreyi yok sayan bir ekonomik yaklaşıma sahip. Bunun hepimiz farkındayız. Bu yapı çevre gibi aykırı olması gereken bir alanın başka bir bakanlığın emrinde olması ile mi var olacak, yoksa bağımsız olması ile mi mümkün olacak? Çok açık ki bağımsızlığı doğasının gereği. Ama zaman geçtikçe içindeki o eski bakanlık kültürü ve tohumları da eskiyecek, bu da o kadar net bir sorun.

Türkiye şehircilik politikaları ile doğasını hızla yok eden bir ülke. Standartlarının düşüklüğünün, politikalarının eksikliğinin ve denetimsizliğin getirdiği kalitesizlik yüzünden bugün yollar 2-3 yılda bir tekrar bir asfaltlanıyor. O yüzden 2002-2019 arası tam 550 milyon ton asfalt dökülmüş. Buna aynı dönemde 916 milyon ton çimento döküldüğü eklenirse çevrenin bir bakanlık olmamasının ne anlama geleceğini göreceğiz.

Türkiye 90’larda Çevre Bakanlığı olan bir ülke idi. O zaman yaşanan iklim felaketinin artık 10 katını bugünlerde yaşıyoruz. Ama şimdi Çevre Bakanlığı’mız yok. Çevre Bakanlığı’nın olmaması bizlere düşük standartlar, zayıf politikalar, kalitesiz ürün ve hizmetler olarak dönüyor. Bu durum ne üretici olarak bizleri, ne tüketici olarak bizleri mutlu etmiyor.

Çevreyi Çevre Bakanlığı kurtarabilir, ama bu hali ile değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir