İklimi Değiştirirken Havamız Temiz Olabilir mi?

İklimi Değiştirirken Havamız Temiz Olabilir mi?

Bir süredir kentlerde yaygın bir sis yaşıyoruz. Sisle beraber, bir taraftan nefes almakta zorlanıyoruz, diğer taraftan hava kalitesinin kötü olmadığını, hatta iyi olduğunu hava izleme istasyonları ile ilgili internet sayfasından öğreniyoruz. Diğer yandan, Prof.Dr. Orhan Şen, sabahları görülen sisin hava kirliliği ile alakalı olduğuna dair sosyal medyada bir açıklamada bulunarak meteoroloji ile hava kirliliği bağlantısını kurunca resim biraz daha ilginç bir hale geldi. Şimdi gözle görünene, burunla koklanana mı inanacağız, yoksa istasyon verilerine mi? En doğrusu ölçümün sağlamasını yapmak, hesaplamak.

Öncellikle sis ile hava kirliliğini karıştırmamak gerekiyor. İlki meteorolojik, ikincisi insan kaynaklı. Ancak, kentte sis var ise, kentin çevresinden hava dolaşımını engelleyen yüksek binalar yapılmışsa, rüzgarın olmadığı bu durumlarda yakılan fosil yakıtlar sisin etkisini arttırıyor. Ulaşım, binalar ve sanayii özellikle yakıtları ile hava kirliliğine katkıda bulunuyor.

Hava izleme istasyonları bulunduğu yerdeki hava kalitesini ölçer. Yani bir sonuçtur. Kullanılan petrol ve kömürün kalitesinde zaman içindeki gelişme, bir nebze de olsa havadaki kirletici madde miktarını etkiledi. Yine de yanma varsa kirletici gazlar ve de iklimi değiştiren seragazları atmosfere salınır. Bu nedenle, tüketilen fosil yakıtlarının miktarını ve değişimini bilirseniz, oradan hava izleme istasyonlarının verilerinin sağlamasını yapabilirsiniz. Tek farkla, izleme istasyonları anlık ölçer, fosil yakıt kullanımı ise anlık tüketimi bilemediğiniz için yıllık düzeyde size veriyi verir.

Türkiye atmosfere 2013’de 1990’a göre %110 daha fazla sera gazları saldı. Peki kentlerde belirleyici olan binalarda fosil yakıt tüketimi ve karayolu ulaşımı kaynaklı karbondioksit miktarı ne kadar arttı? Sonuçta fosil yakıtları yakınca, yakıtın cinsi ve yakma biçimi ile alakalı bir şekilde karbondioksit gibi seragazı yanında havayı kirletici gazları da yakıyorsunuz. Hesabı eşitlemek için 1990 yılı salımlarına 100 diyelim. Bu durumda 2013 yılında binalarda 221, ulaşımda ise 256 birim atmosfere karbondioksit salınmış. Yani iklimi değiştiren ve havayı kirleten fosil yakıtlarda ciddi bir artış söz konusu.

Bu durumu zaman içinde de görelim. Grafikte de göreceğiniz gibi, 2000 yılına kadar hem karayolu ulaşımında hem de binalarda karbondioksit salımlarımız belli bir aralıkta seyrediyor. Sonrasında aralığın üstüne çıkıyor ve 2007’den sonra ikisi de hızla yükselmeye başlıyor. Yani bugün geçmişten daha fazla fosil yakıt kullanıyoruz.

Bugün ekonomi politikasının adı yüksek karbon ekonomisi. Yani yüksek binaların çevrelediği kentler, daha fazla kömür, petrol ve doğalgaz kullanan bina ve ulaşım sektörlerine sahibiz. Düşük karbon ekonomisine geçmeyi düşünmediğimiz içinde enerji verimliliği ve tasarrufu politikalarında yer bulmuyor. Sonuçta daha fazla fosil yakıt için daha fazla parayı doğrudan ve dolaylı olarak ödüyoruz.

Şimdi soru şu, bu kadar iklimi değiştiren fosil yakıt kullanımı artarken, kentlerimizin havasının temiz olduğunu düşünebilir miyiz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir